ŞAHİDİYİM.

Gülen Gündüz Yılmaz
2 min readApr 3, 2020

Karanlık, küf kokan bir avluydu, varmak için üzerinde devasa otlar bitmiş taşların ve plastik çöplerin arasından atlamamız gerekmişti ki ayılmama bu sebep olmuştu. Ortamların en bir influencer kızı Merve’nin o ışıltılı partisinden sonra nasıl oldu da şehrin bu en izbe yerinde kendimi bulmuştum acaba? Sabah yaptırdığım menekşe moru akrilik tırnaklarım, Galata’dan aldığım üzerinde kibar zımbaları olan siyah mini deri eteğimle bu ortam tipime hiç mi hiç gitmiyordu. O son mavi shot’ları içmeyecektim…

Gözlerini kırpıştırırken heyecanla konuştu: “Çok derbeder görünüyor şimdi buralar biliyorum, çok uzun süre terkedilmiş çünkü. Ama buraları öyle bir değiştireceğim ki ben, şehrin en hype yeri olacak. Beer garden yok burada biliyorsun. Bir de benim tüm çevrem tasarımcı arkadaşlar tabii. Offff… Hayalimi sen de görebiliyorsun değil mi?”

Yok göremiyordum. Ayaklarım ağrıyordu. Ayakkabımın topukları inşallah kırılmaz diye düşünüyordum, Roma’dan almıştım geçen sene. Bir de çok hızlı konuşuyordu bu adam. S’leri de tıslayarak söylüyordu.

“Senin buna şahitlik etmeni istedim. Biliyorum daha yeni tanıştık ama. Yani bilmiyorum, beni yanlış anlama.” Salama doğru ilerlerken yalanan bir kedi ifadesi vardı gözlerinde.

Şahitlik derken? “Buralar bu vizyonlu adamın sayesinde böyle oldu. Siz bilmezsiniz buralar ne haldeydi, ben şahidiyim,” mi diyecektim yoldan geçenleri çevirip?

Gülümsedim. Saat ikiyi çeyrek geçiyordu. Erkeklerin onaylanmaya ihtiyacını olduğunu akrilik tırnaklar moda olmadan yıllar önce öğrenmiştim. “Neler düşünüyorsun anlatsana burası için?” dedim. Sesimdeki çatallaşmayı fark etmedi. Sarılı kahveli, kuaförde balyaj attırdığından şüphelendiğim saçlarını geriye attı, “sen istersin de ben anlatmaz mıyım?” dedi, kale fethetmiş muzaffer bir kumandan edası ile.

Ağzında geniş bir gülümsemeyle kolunu omzuma attı. Onayım fazla kaçmıştı. “Yalnız ne diyeceğim, ben feci acıktım ya. Bir ıslak hamburger yerken dinlemek isterim seni. Ne dersin, sen de acıkmadın mı?” dedim kanka tonunda. O kolu da taşların üzerinden atlarken gönderirdim nasıl olsa.

— —

Geçen hafta canımız hocamız Yeşim Cimcoz’un sunduğu “Şifayı beklerken” başlıklı atölyede yazdım. Azıcık editledim. Yazmayı -böyle yazmayı- çok ama çok özlemişim.

Çok teşekkür ederim, hem kendisine hem de alanı paylaşan tüm sevgili insanlara.

--

--